Doğada olmayı isteriz, şehrin gürültüsünden, kirliliğinden ve stresinden uzaklaşmayı, kırlarda çayırlarda uzanıp masmavi gökyüzünün derinliklerinde kaybolmayı isteriz. Orada olduğumuz anlarda mutluluğumuz daha bir coşkuludur, güzel hislerle dolarız. Çeşit çeşit kuş sesleriyle gözlerini açıp güne başlamayı kim istemez ki.. 15-20 günde bir değişen çiçek örtüsüyle yürümeye doyamadığımız patikalarında, ciğerlerimizi bol oksijenle doldurduğumuz, rüzgarla şarkı söyleyen ağaçlarıyla, ormanlarında olmayı kim istemez.. Hep bu duygularla başladık, attık kendimizi dağlara, ormanlara. Bedenen yorularak, ruhen dinlenmeyi keşfettik. Kendi sesimizi bile duyamadığımız şehrin karmaşasından kaçıp kendimizi dinlemeyi öğrendik.
Sessizliğin içindeki seslerle başbaşa kalmak huzurun anahtarı sanki. Bir süre sonra bağımlılık yapıyor insanda. Karşıki tepeyi görmek yetmiyor, sonrakine, yanındakine, ufuktaki dağlara dikiyorsun gözlerini; yetmiyor, mesafeler uzak olmaktan çıkıyor bundan sonra, doğa sevgisinin yeni bir sayfasında buluyorsun kendini.
Bedenin sınırlarını öğrenme dönemidir de bu, “DAĞCILIK” diyoruz adına. Bir dağcı kendisi ile yarış içinde olmalıdır, çıta yükseldikçe aldığı hazzın çıtasıda yükselir. Bir önceki zamanını aşmak için dağcı bedenin sınırlarını zorlar, nefes nabız ikilisi gösterge tablosu gibi yön verir adımlara. Dört mevsim, doğa ile dağ ile bir yaşamdır bu fırsat buldukça kaçılan.. Yürüyüşler, kamplar, tırmanışlar, dağdaki her türlü araziye ve koşula uyum sağlama becerini sergiler, bilginle, tecrübenle ve fiziksel gücünle yaşamayı hak edersin. Yüreklerde karşı konulmaz bir gitme arzusu dağların seni çağıran sesine.. Bu öyle bir süreçki, içinde bulunduğun koşulların güçlüğü, mükemmeliyeti seni büyülüyor; ona saygı duymayı, onunla yaşamayı, onu korumayı ona sahip çıkmayı öğreniyorsun, dağcılık bir yaşam biçimi oluyor senin için.
Bazen dağcılığı atlasaymışım, hayatımda çok şey kaybedecekmişim diye düşünüyorum. Ülkemizi bu gün olduğu kadar gezme imkanı bulamazdım. Dağcılık çoğunluk tarafından çok hafife alınıyor, dağ bayır gezmek olarak algılanıyor. Aslında dağcılık bir kültür alışverişini de beraberinde getiriyor, farklı coğrafyaların insanlarıyla bir paylaşım içine giriyorsunuz. Farklı şehirlerin yaşam kültürü, yemek kültürünü, yöresel gelenek ve göreneklerini, tarihi kültürü tanımak, örneğin yayla kültürünün içinde olmak fırsatı buluyorsunuz.
Hayatı kaçırmayın, dağcılığı atlamayın, hem sağlınızı kazanın hem de hayatı dolu dolu yaşayın, bu fırsatı değerlendirin, dağcı olmanın ayrıcalıklarıyla tanışın..
Sevgiyle kalın
İsmet ŞENTÜRK
Mayıs 2012