ÜYÜK DEMİRKAZIK HODGKİN PECK KULVARI TIRMANIŞI
31 MAYIS - 1 HAZİRAN 2014
Niğde terminali 29 Mayıs 2014 Perşembe 06.00. Ömer Faruk Kaya ile otobüsümüzden indiğimizde ekibe Hollanda'dan katılan Ömer Albayrak siyah 301 Pejo otomobille otobüsün yanında bitiverdi. Kucaklaştık çantalarımızı aktarıp Niğde merkeze doğru yola çıktık. Sıcak bir çorba içmek, kahvaltımızı yaparak güne başlamaktı amacımız. Arkadaşlara gelmişken Niğde kalesi ve çevresinde bulunan Selçuklu eserlerini gezmeyi önerdim.
Sabah çayımızı Perşembe günleri yapılmakta olan köylü pazarı yakınında çay ocağında içip hadi bir de köylü pazarını gezelim dedik. Ev yapımı çeşit çeşit peynirlerin tadına bakmak güzeldi. Sonunda 15 tl den oldukça güzel diyebileceğimiz lezzette keçi peynirinden alarak Çamardı'nın yolunu tuttuk.
Kiraladığımız araç bizlere ulaşım kolaylığı sağladığı için bir de Şafak pansiyonun yemyeşil çimenlerinde, elma ağaçlarının gölgesinde Aladağlara karşı bir demlik çayı götürdük. Çukurbağ köyü içinden geçerken Ömer beyden köyde Mega market adında bir marketin var olduğunu gülüşmelerle öğreniyoruz.. Demirkazık dağ evi yanından Sokullupınar'a, Gelincik kayaları altında bulunan son kamp yerine vardığımızda saat 11.30 gösteriyor.
Çadırlarımızı burada kurduk ve öğlen bir şeyler atıştırdıktan sonra kar kulvarının girişine kadar antrenman yürüyüşü yapmaya karar verdik. Kayacık pınarından Narpuz vadisine giriyoruz. Dere içinden karşıya geçip olabildiğince çarşağa girmeden otluk ve kayalık sırtı tercih ederek yaklaşık 700 m. yükseldik. Yolumuz üzerine gece karanlığında istikameti belirlemek amacıyla Ömer Albayrak'ın getirdiği çok uzaklardan görülebilecek şekilde ışık sinyali veren iki adet lambayı kayaların üzerine yerleştirdik. Kulvar başındaki bivak yerini görünce burayı o kadar beğendik ki, hazır gelseymişiz burada dinlenip rotaya girebilir, zaman kazanırdık diye iç geçirdik. Kulvara girip karın sertliğine baktık.
Dönüşte, çarşaktan hızlı bir şekilde hoplaya zıplaya indik. Akşam güneşi Aladağların yalçın kayalıklarını, kulelerini kızıl bir renkle aydınlatışını izleyerek Kayacık pınarına ulaştık. Kayacık pınarında körpecik ısırganları görünce akşam yemeğimizi çeşitlendirmek amacıyla ısırganlara daldık. Aç gözle birazda abarttık galiba, bir torba dolusu ısırgan topladık. Kampımızda ısırganları tencereye doldurup yemyeşil macun oluncaya kadar kaynattıktan sonra son olarak keçi peyniri ilavesi ve yumurtalarımızı kırıp afiyetle mideye indirdik.
Akşam yolculuğumuzdan kalan uykusuzluk, ve erken kalkmak zorunluluğu erkenden yatıp dinlenmemizi gerektiriyor. Gece 01.30 da kalkmak üzere çadırlarımıza çekildik. 01.45 te arkadaşlarıma kalkmaları için sesleniyorum. Anında karşılık vermeleri herkesin bu faaliyete nasılda motive olduğunu gösteriyor. Yatmadan bir ölçüde hazırlanmış olan çantalarımız bizlere zaman kazandırsa da yine de hareket saatimiz 03.00 buluyor.
Karanlığı yırtan kafa lambalarımızın ışığı yolumuzu pırıl pırıl aydınlatıyor. Dün koyduğumuz ışık sinyallerine doğru gecenin içinde ağır ağır dik yamaçta yükseliyoruz. Kulvarın başına ulaştığımızda hava iyice aydınlandı. Yüklerimiz düne nazaran çok daha ağır. Teknik malzemeler, yiyecek,içecek, giyecek vs. Hafif yaptığımız kahvaltıyı birazda burada takviye etmek ve sıcak bir çay içmek için durduk. Hava az bulutlu açık umarız böyle devam eder.
Saat 06.00 da Kulvarın başındayız, kranpon ve kazma takıp yükselmeye başladık. Kar kulvarının içinde çığ akıntısının karı sertleştirdiği alanlardan yürüyoruz. Kulvarda yükseldikçe eğim artıyor, kar bazı yerlerde yumuşuyor ve batıyor, bu durum insanda çığ tedirginliği yaratıyor. Havanın ısınmasıyla gevşeyen kar, eriyen buzlardan kopan buz parçaları sık sık yukarıdan küçük parçacıklar halinde gelirken birbirimizi uyarıyor ve dikkatli olmaya çalışıyoruz.
V çentiğine geldiğimizde daralan kulvar çığ açısından rahatlamamıza neden oldu. Buradan itibaren kar sertleştiğinden daha dikkatli olmak zorundayız. Ekibimiz artık ip birliğinde yol alacak. Önde ben, ortada Ömer Faruk arkada Ömer Albayrak. Üç kişilik ekibimiz oldukça uyum içinde çalışıyor. 60 m. İp boyu yükseliyorum ip bittiğinde emniyeti oluşturduğumda Ömer Faruk yanıma geliyor. Ömer Albayrak malzeme toplayarak arkadan bize katılyor. Arada verdiğimiz molalarda Demirkazık dağının etkileyici atmosferinin değerlendirmesinide yapıyoruz. Her anının tadını çıkartalım içimize sindire sindire tırmanalım diyoruz.
Güneş bulunduğumuz kulvarları ısıtıyor, iyice daralan alanlarda, kısa pasajlar halinde buz şelaleri geçiyoruz. Altından çağlayan suyun sesi, yanlarda kulvarın dibine akan küçük derecikleri izleyerek adım adım yükseliyoruz. Küçük taş yağmurunda da artış var. Sık sık taş diyerek birbirimizi uyarmak zorunda kaldık. Ufak tefek taşlardan kurtulamadığımız anlarda oluyor. Bizim korkumuz büyük taşların gelmesi. Bir arkadaşımız sürekli yukarısını gözetliyor geldiğinde uyarıyor.
İp boyu yüksel, bir araya toplan, yeniden ip boyu bu süreç böyle devam ediyor. Ekibimizdeki herkesin aynı deneyime sahip olmaması tam güvenlikli hareket etmemizi gerektiriyor. Sert karda iz açmak bizi ciddi olarak yavaşlatıyor. Kulvardaki kaya yapısı emniyet almada çok fazla olanak vermiyor. Elimizde birer klasik kazma bu kulvar tırmanışında ideal malzeme değil. Çift teknik kazma olsa sert karda emniyet almadan dahi güvenli ve seri hareket edilebilir. Halimizden şikayetçi değiliz herkesin keyfi yerinde, bu büyülü ortamın tadını çıkartıyoruz. Kulvarın içinde sık sık küçük kuşların üstümüzde yürüyerek gezinmeleri bizi kıskandırmıyor değil. Hiç zorluk çekmeden o kadar rahatlar ki, kar üzerinde bulunan sinek ve böcekleri yiyorlar, gökyüzünün hakimi onlar. Dağ kargaları dersen ayrı bir dert, hanesine tecavüz edilmişçesine kızgın tepemizde bağırarak dolanıyorlar.
Anfi tiyatro denilen yere geldiğimizde ortadan kulvardan çıkışa devam ediyoruz. Anfi tiyatro tamamen karla kaplı, sağ geçerek çıkıldığını da daha evvel ki raporlarda okumuştum. Arkadaşlarım buradan çıkmamız gerektiğini son raporların bu yönde olduğunu hatırlatıyorlar. Bizim ekipteki iki Ömer'de derslerine çok iyi çalışmışlar, iyi araştırmacı olan bu arkadaşlarla birlikte olmak, uyumlu olmak bizi daha güçlü bir ekip yapıyor.
İlerleyen saatlerde artan ısıdan dolayı kulvarda, buzulun altında akan derenin sesi artıyor. Buz pasajlarını geçerken kranponları vurduğumuz yerlerden suyun fışkırması faaliyetimizi sulandırıyor. Buz şelalalerinden geçerken ara emniyet noktası oluşturmak için buz burgusu kullanıyoruz. Tek klasik kazma çok yeterli güvenlik sağlamıyor, kranponlarıda duvara iyi sokamıyoruz, kimi yerde eriyen buzlar buzun yapısını da bir ölçüde zayıflatıyor.
Daralan kulvarda karşımıza çıkan açıklıkta bacamsı bir kaya içinden rota devam ediyor. Kranponlarla bu kaya yarığına yükselip üç arkadaş burada toplanıp bir süre mola verdik. Bu mola esnasında saat 18.00 gösteriyordu. Bu akşam faaliyetimizi bitiremeyeceğimizi kabul ederek geceyi duvarda geçirmeyi artık düşünmeye başladık. Akşam üzeri şiddetli fırtına çıktı, arkamızdan esmesi tek tesellimiz, bizi duvara doğru ittiğinden çok fazla sorun yaşatmadı.
Mola sonrası haydi deyip bir daha çıkış için şansımızı zorladık. Kaya içindeki yarık bir insanın sığabileciği genişlikte ve ancak güçlükle basmaya yer bulabiliyorsunuz o da tam taban değil. Bacak kasları bu durumda yükü taşımaktan daha fazla yoruluyor. Kaya üzerinde hiç bir sikke çakma imkanı yok ve oldukça çürük yapıda. Beş metre kadar arkası görünmeyen tosbağa sırtı kayada yan geçmemiz gerekiyor, her an kayıp kısa bir pandül yeme riski altında arka yüze geçip orada kendimizi emniyete aldık. Saat 19.00 oldu bundan sonra gecelemek için uygun yer bulduğumuz anda durmak üzere tırmanıyoruz. Aşağıdan bakıldığında geceyi geçirmek için daha uygun setler var gibi görünen bu kulvara girip üstüne kadar tırmandığımda sola dönüş kuzey yüzüne çıkıyordu, yukarı ve sağa tırmanışta mümkün görünmüyor. Hava kararmak üzere olduğu için zaman kaybına tahamülümüz yok. Çıktığım bu yerde durabilecek hiç bir alan yok. Arkadaşlara seslenip geri indim. Hali hazırdaki emniyet noktalarımızı kullanarak zaman kazanmamız gerekiyor.
Hava kararmaya yakın, hemen 20 m.sağ altımızda deve hörgücü gibi bir çıkıntıyı kendimize hedef olarak belirledik. Sıra ile kayanın dibine indik ve sırtımızı kayaya vererek oturacak kadar bir yeri kazma ve kranponlarımızla eşeleyerek içine oturduk. Tam anlamıyla bir kuş yuvasındayız. Başta kendimiz olmak üzere bütün çanta ve malzemelerimiz emniyete alındı. Üstte iki sikke ile oluşturulmuş iki ayrı noktaya ipimizi ortadan itibaren müstakil iki ip emniyetini birleştirerek bağlandık. Yanımızda bulunan kayaya da bir sikke çakarak emniyetimizi daha sabit hale getirdik.
Yanımızda kaz tüyü montlarımız var. Ocağımız var, sıcak bir çay en çok istediğimiz şeylerin başında geliyor. Sağ olsun Ömer Albayrak bize sıcak çay yaptı. Bu anlarda kafa lambalarımız sürekli hareket halinde, zirve altındaki kayalarda gezinen parlak ışıklar meydana getiriyor. Aşağıdan ışıklarımızı görüyorlarmıdır diye de sormadan edemiyor arkadaşlarım. Bu arada herkes faaliyetimizi bitirdik merak etmeyin diye evini aradı, bazen yalan mübah oluyor.
Bivaklarımızı çıkarıp rüzgardan korunmak amacıyla tedbirimizi aldık. Altımıza attığımız çanta ve diğer malzemeleri sererek karla temasımızı kestik. Gece o kadarda kötü geçmedi. Bacaklarımız üşüdü, ancak buradan bakmak, bu duvarda olmak bu deneyimi yaşamak çok şeye değer diye düşünüyoruz. Daha gündüz herkeste burada kalmak güzel olur, bunu ister gibi bir eğilim seziliyordu. Birbirimize sokularak ısı kaybını aza indirmeye çalışıyoruz. Üstümüzde bulunan kaz tüyü montlarımız belden yukarısını gayet iyi koruyor.
Fırtına Demir kazık kulelerini hırçın bir kadın gibi dövüyor. Rüzgarın uğultusu gecenin tek hakimi. Aşağıdaki köy evlerinden bize ulaşan ışıklar ne kadar yakın görünse de,aslında ışıkların sahipleri ile ayrı bir dünyadaymışçasına uzağız. Biz mi çok şanslıyız, yoksa onlar mı? Gündüz Ömer hoca kaya yarığının içinde iken sormuştu.
İsmet ağbi bir daha gelirmisin buraya? Diye.
Bu sorunun sorulması gereken zaman bu an değil. Demiştim gülümseyerek hocaya.
Dağcılar acı çekme sanatını icra eden insanlardır, o anki düşünceler bir iki gün içinde değişir. Yine özlemle, heyecanla koşarak gelirler dağlarına, çünkü bu yüreklerinde vazgeçilmez bir tutkudur.
Gece hiç bir zaman derin dalıp uyumak söz konusu olmadı. Sık sık dizlerimi örtmeye çalıştım yetişmeyen bivak kumaşı ile rüzgarın bacaklarımı ısırmasını engellemek için. Kaztüyü montlu kollarımla dizlerimi kapatmaya çalıştım çok fazla yararı olmasa da hep çabaladım Tozluklar ayaklarımı rüzgardan iyi korudu, tek zayıf yerim dizlerim. Gecenin demini aldığı saatlerde, karanlık gökyüzünü bakışlarımla arada bir açıp izlediğim bir anda, gökyüzünde ışık hüzmesini gördüm. Güneşin ilk merhaba deyişi, yüreğime sıcak bir yudum çay gibi aktı. Her gecenin bir sabahı var.
Hava aydınlanmasına rağmen kimse yerinden kıpırdamıyor. Sanki evde yatak keyfindeyiz. Beni rahat bırakmayan acı sızı, dürtüsü olmasa rahatım iyi aslında. Ya bir daha böyle bir kuş yuvasında ne zaman yatarız, yatarmıyız? Herkes tadını çıkartmak ister gibi bir ruh haliyle sokulmuş büzülmüş kartal yuvasında. Ömer Albayrak ocağıyla birer bardak çay hazırladı içtik. İhtiyaç görme fotoğraf çekimi derken yuvamızı sevmiş gibiyiz. Saat 07.00 olduğunda haydi arkadaşlar toparlanalım diyerek ekibi harekete geçirdim.
Bulunduğumuz bu yan kulvar gecelemek içindi. Tekrar yan kulvara geçip doğru yukarıya devam etmek üzere çalışmalara başladık. Yan kulvara geçip günün dünkü kaldığımız yerinden tırmanışa başlamak 2 saatimizi aldı. Kulvar doğru yukarı devam ediyor ancak bağlandığı yeri ulaştığı noktayı görmek mümkün değil. Altimetreye göre, zirveye ulaşmak için kaldığımız yerden itibaren 200 m. irtifa almamız gerekli. İp emniyeti ile hareket etmek çok zaman kaybettiren bir yöntem, ancak çok daha keyif alarak faaliyet yapmanızı sağlıyor. Altmış metre boyunda bir iple tırmanıyoruz üç ip boyundan sonra güçlükle sikke çakılabilecek bir yer bulduk ve bir araya toplandık. Üstümüz kar yığını, bir tepe noktası olduğunu düşündüren yerin 5 metre kadar altındayız. Yukarısını göremediğimiz için sırta çıkıp çıkmadığımızıda bilemiyoruz. Yeniden harekete geçtiğimde arkadaşlar merak içinde çıkınca ne gördüğünü söyle diye tembih ederek uğurluyorlar. Yukarıya çıktığımda önce artan rüzgarın şiddetinden korunmak için çömelerek kendimi güvene alıyorum. Rüzgar demek doğru olmaz tam anlamıyla bir fırtına. Ayakta durmakta güçlük çekiyorum, aniden gelen fırtanın şiddeti ile uçup gitmek işten değil. Bir sikke çakıp kendimi sağlama aldıktan sonra ayağa kalkıp arkadaşlara müjdeyi verdim. Sırta çıktık, zirvedeyiz!! Demirkazık zirvesi 150 m. ileride bayrak direği ile bize bakıyor. Çıktığımız sırt zirveye bağlanıyor, oturmak içinde zirveye nazaran daha rahat bir yer, burada uzunca bir mola verdik.
Demirkazık zirvesinde verdiğimiz ikinci moladan sonra Klasik rotadan inişe geçtik. Kızılçarşak, Narpuz vadileri, Kayacık pınarı derken kampımıza yorgun bir şekilde ulaştık. Çadırlarımıza yöneldiğimizde de şoke olduk. Çadırlarımızın biri eksik, diğerleride yerlerdeydi. İlk anda birisi bize düşmanlık mı yaptı diye düşündük, görüntü karşısında kötü düşünceler beynimize hücum etti, kim yaptı bunu? Ancak bulunduğumuz kampın ana çadırlarınında yerle bir olduğunu görünce. Etrafı iyice inceledik, sonrasında doğal bir afetle karşı karşıya olduğumuzu, fırtınanın gazabına geldiğimizi anladık. Ömer hocanın çadırını derede bulduk. Benimki yıkılmadım ayaktayım demeye çalışsada tam değildi. Ömer Albayrak'ın çadırının polü kırılmış çarşaf gibi yerde yatıyor.
Hemen herşeyi arabamıza atıp doğru Şafak pansiyonun yolunu tuttuk. Sıcak bir çorba, bol su içerek bedenimizi ödüllendirdik. Yumuşacık yataklara girdiğimizde yattığım yerden Ömer Faruk'a seslenerek hoca şu dünyanın işine bak, akşam neredeydik şimdi neredeyiz, gülüştük. İyi geceler dileyerek günü kapattık. Sabah çok uyuruz derken 06.00 çakmak gibi gözler açıldı güne merhaba dedim. Sessiz hareket etmek için çaba harcasamda fayda vermedi, arkadaşlarda uyandılar. Şafak pansiyonun balkonundan Aladağlar ve öncelikle Demirkazık manzarası eşliğinde kahvaltı. İlerleyen saatlerde yeşil çimenlerde yayılarak eşyalarımızı kurutup çantalarımızı doldurduk. Öğlen yemeği öncesinde zirveleri seyrederek yeşil çimenlerin üstünde ceviz ağacının altında çaylarımızı içtik, tabii biramızı da.
Bu faaliyetimizde bizlere Hollanda'dan katılan, kendisini Alplerin yalnız adamı olarak tanımlayan, iyi dağcı, iyi insan, Ömer Albayrak ve dağcılığın içine bodozlama tepeden dalan tükenmeyen enerji, soğukkanlı ve cesur insan Ömer Faruk Kaya hocamıza faaliyetin başarı ile geçmesinde yaptıkları katkıdan ötürü teşekkür ediyorum.
Kullanılan teknik malzeme.
Dinamik ip. 60 m. Sikke 3 ad. 1 Hegzantrik. 1 kısa çelik. 1 Yumuşak.
Çekiç. Buz burgusu 2 ad. Expres 3 ad. Açık perlon 3 m.
Yardımcı ip emniyet için ve prusik bağı uzun kısa.
Kapalı perlon 1 ad. 2 Hm 3 Karabina. Kişisel teknik malzemeler.
Yazan: İsmet Şentürk
Konak Mh. Çağ Sk. Konak Apt. No:5/B
Nilüfer, BURSA
0532 525 68 03