ULUDAĞ'IN KÖPEKLERİ.
Hafta
içi antrenman yürüyüşlerimizi Uludağ'a kaydırdığımız bir Şubat
günü. Sabah iş yerime çantam hazır olarak gelmiştim. Ömer Faruk dünden
belirsizliğimizi netleştirmek için aradı.
-Ne yapıyoruz İsmet ağabey.
-
Oteller bölgesine çıkalım Kuşaklıkaya,Zirvetepe yapabiliriz istersen.
Dedim. Teleferik istasyonunda saat 11.00 de buluşmaya karar verdik.
Bursa
karlı bir kış gününü yaşıyor.Teleferikle Uludağ'a çıkıyoruz, hava sisli
son iki günde dağa en az bir metrekar yağdı. Kaynana çukurundan Uludağ
köknarlarının ilginç görüntüsünü izleyerek orman örtüsü üstünde
yükseliyoruz. İkinci bölge'ye indiğimizde yoğun sis görüşü 30-40 metreye
düşürmüştü. Bu havada yukarılara çıkmanın bir esprisi yoktu.Orman içi
yürüyüş mümkün görünmüyor. Yapılacak tek şey yürüyerek Bursa'ya inmeye
karar verdik. Kar aracı yolları muhtemelen gece açmış. Yol kenarları
bazı yerler de insan boyunu aşan duvar oluşturmuş. Yoldan geçen
araçların egzoz gazını saymazsak keyfimiz yerinde. Kar yükünü fazlasıyla
almış köknar ağaçlarının insanı büyüleyen görüntüleri eşliğinde, yoğun
sis içinde hızlı adımlarla yürüyoruz.
Uludağ her mevsim yarı
yabani bir çok köpek sürülerini içinde barındırmaktadır. Size havlayan
köpeklerle karşılaşmanız olasıdır. Dört sevimli yavrusuyla bir Kangal
erkeği bizi uyararak benim mekanıma girmeyin diyerek, yavruların
himayesinde olduğunun mesajını verdi. Yavruların sevimliliği karşısında
fotoğraf çekmeden edemedik. Babada sakinleşti, bizi izlemekle yetiniyor.
Kirazlıyayla'ya
geldiğimizde, durak büfeye uğrayıp mola verdik. Burada uzunca bir
dinlenme sonrası tekrar yola koyulduk. Karabelen mevkii, Milli Park
girişini geçtikten sonra yine köpeklerle karşılaşmalarımız sürüyor.
Havlayan, havlamayan köpekler karşımıza çıkıyor. Bir köpek etrafımızda
bir ileri bir geri gidip geldi. Daha evvel yaşadığım, köpek ve insan
ilişkilerinden birini daha yaşamaya başlıyorduk.
Her köpek bir anı
bırakmıştı, yıllariçinde. 2005 yılı Korkut Güven ile birlikte,
Kuşaklıkaya kampımıza kadar bize eşlik eden arkadaşımın deyimi ile
köpüş. 2006 Yılında Volfram bölgesinde başka köpeklerin saldırısından
kurtardığım köpek, Saklıgöl kampımızda bizi beklemiş,ertesi gün
Saitabad'a kadar peşimizi bırakmamıştı. Yanımdaki arkadaşın köpek fobisi
ısrarı karşısında uzaklaştırmaya çalışmış, defalarca kovmuştuk, ama o
bizi uzaktan takip etmeyi sürdürmüştü. 2007 Yılında karlı bir kış günü
Saklıgöl kampımızda titremesinden sabaha çıkmaz dediğim, bagaja bir
türlü girmeyen köpeği. 2012 Yılında Uludağ trans etkinliğimizde
Otellerden başlayarak bizimle Uludağ'ı bir baştan bir başa geçen ve
Baraklı köyü üstünde arkadaşlarımızın üzüntülü ayrılışına sahne olan,
bahçe sahibine emanet etme hatasına düştüğümüz köpek ve diğerleri,
unutamadığımız anılarımız arasında yer alıyor.
Bu canlıların
sadakati karşısında ona saygı duymamak, etkilenmemek mümkün değil. İlk
anda insanda uyanan yemek için yanına yanaşıyor düşüncesini hep
çürüttüler. Yemek verdiğimiz halde yemediklerini gördüm. İstedikleri
insanın dostluğu, insanın kendilerini sahiplenmesinden başka bir şey
değildi.
Peşimizden sırnaşmadan, yılışmadan gelen bu köpek
yolculuğumuzun ilerleyen anlarında, onu sevme isteğime izin verdi. Yol
boyunca idrarla işaretlemelerini de ihmal etmiyor.Köpekler hakkında
fazla bilgim olduğunu söyleyemem. İnsanların arkadaşlığına, sahipliğine,
güvenine ihtiyaç duydukları bir gerçek. Köpek kelimesi her ne kadar
kötü bir ifade anlamında kullanılıyorsa da, biz insanlar bu canlıya
haksızlık ediyoruz. Birçoğumuz bu canlı kadar olmaktan çok uzağız.
Yürüyüşümüzün
ilerleyen süresi içinde uzaktan yedi köpek havlayarak üstümüze gelmeye
başladılar. Hedeflerinde yanımızda ki köpek var. Köpeğimizi korumaya
aldık, onların bizim köpeğe, bizim köpeğin onlara gitmesine mani olmaya
çabalıyoruz. Bir an fırlayan köpeğimiz yedi köpeğin saldırısına maruz
kaldı. İlk anda bir iki ısırık aldı, bütüngücümüzle bizde bağırıp
köpeklere saldırıyoruz ama hızlı hareket ettikleri için etkili
olamıyoruz. Bizim ki daha kendini yeni göstermeye başlamıştı. Kendisini
ısıran köpeği öyle bir hırpaladı ki cesareti karşısında bizi de
şaşırttı. Uzaktan havlamaya devam ettiler. Köpeklere üç köpek daha
katıldı, sayıları on oldu. Biz köpeği kurtaracağız diye saldırınca
köpekler nerede ise bize saldırma aşamasına geldiler. Peşimizi,
bırakmıyorlar köpeğimizi önümüze aldık bu gerilimli ortamdan
uzaklaşıyoruz. Bölgelerinin dışına çıkıncaya kadar peşimizi
bırakmadılar. Köpeğimizle bu sorunlu alanı geçişte yaşadıklarımız, onun
bize bizim ona olan bağlılığımızı arttırmıştı.
Yeşiltarlayı da
geçtik, yürüyüşümüz devam ediyor. Önümüzde bir minibüs durdu, tanıdık
biri diye düşünerek açılan kapıya yöneldik. Şoförü tanımıyoruz, oda bizi
tanımıyor, yardımcı olmak istemiş.
- Binin götüreyim.
- Teşekkür ederiz biz yürüyoruz. Dedim.
Minibüs kaptanı cevabıma şaşırmış gibi bakarak.
-Bursa'ya mı yürüyeceksiniz?
Bu
soru karşısında saate bakma ihtiyacı hissettim. Saat 17.10 olmuştu
biraz sonra hava kararacak ve çok geç kalacağız.Yarın yine bir faaliyet
var, en iyisi zamanlıca evlerimize gitmek.
Ömer Faruk ile birbirimize bakarak.
-Hadi binelim. Dedik.
Minibüse
yerleşirken Kaptanımızla sohbetediyoruz. Şirket arabası olduğunu
Uludağ'a misafirlerini getirdiğini anlatıyor.Aramızda ki iletişim
sürerken bomboş minibüse yerleştik ve hareket ettik. Araç yol almaya
başladığı anda köpek aklımıza geldi, Ömer Faruk.
- Köpek ne olacak şimdi.
Köpeği
bir an unuttuk, hareket edince aklımıza geldi. Son bir defa bakmadık
bile. Arkamızdan nasıl baktı, ne düşündü muamma.Bir dakikada köpeği
sattık, o ise bizi canı pahasına koruyacak kadar sadık bir canlı.
Köpeğimiz bizimle gelebilmek için kavga etmiş, parçalanma pahasına bizi
terk etmemişti. Şimdi geriye nasıl dönecek. Orman derin kar altında
geçilemez.Aynı yerden geriye dönmek onun için belki ölüm demek.
Gerçeklerle yüzleşmek bizi kendimizden utandırdı. Köpek için
yapabileceğimiz bir şey yok elbette. Biz insanlar sadece kendimiz için
yaşıyoruz gerçeğini bir kez daha gördük.
Bu olaydan çok etkilendik ve üzüldük,üzüntümüz köpeğe mi, yoksa kendi sadakatsizliğimize mi?
Bu konu, bende hala net değil.
İsmet Şentürk
25.02.2015.
